Psikolojik açlık, kişinin fiziksel olarak aç olmadan, duygusal nedenlerle yemek yeme ihtiyacı hissetmesidir. Stres, endişe, yalnızlık ya da hayal kırıklığı gibi olumsuz duyguların sonucu olarak gelişen bu açlık, rahatlama ya da keyif arayışıyla yiyeceğe yönelmeye sebep olabilir. Ancak, duygusal bir boşluğu doldurma amacı taşıyan bu davranış, aslında geçici bir çözüm sunar ve uzun vadede yeme düzeninde düzensizlikler ve suçluluk hissine yol açabilir.
Öte yandan, kaygı bozukluğu, kişinin aşırı endişe haliyle yaşadığı zorlayıcı bir psikolojik durumdur. Kaygı bozukluğu olan bireyler, sürekli olarak bir tehdit veya olumsuzluk hissiyle yaşarlar ve bu da onların günlük işlevlerini zorlaştırır. Yaşanan bu yoğun kaygı, bir başa çıkma yöntemi olarak yemek yeme davranışına yönelmelerine neden olabilir. Kaygı ile başa çıkmak için besin tüketimine yönelme, bireyin geçici bir rahatlık arayışı olarak ortaya çıkar, ancak bu döngü hem psikolojik hem de fiziksel sağlık üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Yapılan son araştırmalar, kaygılı bireylerin stresle başa çıkmak için karbonhidrat veya şeker oranı yüksek yiyecekleri tercih ettiğini gösteriyor. Bu durum, kısa vadeli bir rahatlama sağlasa bile, uzun vadede artan kaygı ve stres hissine katkıda bulunabiliyor.
Bu noktada, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), hem psikolojik açlık hem de kaygı bozukluğunu ele almak için etkili bir yaklaşımdır. BDT, kişinin duygularını ve davranışlarını tetikleyen olumsuz düşünce kalıplarını fark etmesine yardımcı olur. Bu terapi yöntemi, psikolojik açlık yaşayan bireylerin duygusal açlıklarını fark etmelerine ve yeme davranışlarını kontrol etmelerine olanak tanır. Örneğin, yemek yeme isteğinin yalnızca fiziksel açlık durumunda ortaya çıkmasının sağlanması, duygusal açlığın yeme ile ilişkilendirilmemesi yönünde bir farkındalık kazandırır.
BDT ayrıca kaygı bozukluğunda da etkili bir araçtır. 2023’te yapılan bir meta-analiz, BDT’nin kaygı yönetiminde yüksek bir başarı oranına sahip olduğunu ve bu terapi sürecinin, kişinin zararlı düşünce kalıplarını fark ederek daha dengeli düşünme alışkanlıkları geliştirmesine olanak sağladığını ortaya koymuştur. Özellikle kaygı ve duygusal açlık arasında bağlantı bulunan durumlarda, BDT’nin sağladığı düşünce yapılandırması, bireylerin kaygı yönetimini geliştirirken aynı zamanda duygusal açlığın üstesinden gelmelerine de yardımcı olur.
BDT’nin odaklandığı temel hedefler arasında bireyin düşünce kalıplarını ve davranışlarını fark etmesi ve gerektiğinde bu kalıpları dönüştürmesi yer alır. Bu süreç, psikolojik açlık ya da kaygı bozukluğu durumlarında ortaya çıkan düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek, bireyin daha sağlıklı başa çıkma yolları geliştirmesini sağlar. Ayrıca, bu terapi bireylere kendilerine yönelik daha farkındalıklı bir yaklaşım kazandırır.
Psikolojik açlık ve kaygı bozukluğu, birbirini tetikleyen bir ilişkiye sahiptir. Kaygı bozukluğu yaşayan bireyler, yemek yeme gibi başa çıkma stratejilerini kullanarak geçici bir rahatlama arayışına girebilirler, ancak bu süreç sağlıksız bir alışkanlığa dönüşme riski taşır. Bilişsel Davranışçı Terapi, kişinin sağlıksız düşünce kalıplarını fark edip daha işlevsel stratejiler geliştirmesine olanak tanıyarak, hem psikolojik açlık hem de kaygı yönetimi açısından önemli bir destek sağlar. Bu süreç, bireylerin uzun vadede daha dengeli bir ruh haline ulaşmasına katkıda bulunur.